Süreyya... Asil, kibar, güzel Süreyya... Ne yazık ki kaderi, kendisi gibi güzel olmadı...
Filmimizin adı "Süreyya'yı Taşlamak" Adı tüm filmi özetliyor aslında.. Amerikan yapımı olsada film İran'da yaşanan bir olayı anlatıyor. Gerçek bir olayı...
Fransız asıllı İranlı yazar Freidoune Sahebjam 1994'te kitap şeklinde yayınlamış bu hikayeyi. Filmde de o hikayeyi nasıl öğrendiği anlatılıyor zaten. Kitap en çok satanlar listesinde uzun süre kalmayı başarmış. Ardından 2008 yılında sinemaya uyarlanmış.
Film her ne kadar Amerikan yapımı olsada, filmde Amerika'nın izine hiç rastlamıyorsunuz. Sadece hikayenin anlatıldığı gazeteci-yazarı James Caviezel canlandırıyor. Zaten tanıdığım tek oyuncuda oydu filmde...
Film gazetecinin arabasının bozulması üzerine kısa bir süre bir köyde konaklamak zorunda kalmasıyla başlıyor. Aynı anda ona paralel olarakta bir kadın nehir kenarına gidiyor ve orada bulduğu kemikleri toprağın altına gömüyor. Son derece hüzünlü bir ifadeyle...
Ardından kadın, gazeteciyi görüyor ve ona yaklaşarak birşey anlatmak istediğini söylüyor. Gazeteci başta kadından uzak durmaya çalışsada sonradan kadınla görüşmeyi kabul ediyor.
Bu görüşmenin ardından kadın olan biten herşeyi anlatmaya başlıyor. Gazetecide kaydediyor tabi anlattıklarını. Ardından başlıyor Süreyya'nın taşlanma hikayesi...
İşte Süreyya... Baştada dedim ya, çok asil ve hoş bi kadın. Evli, iki kızı, iki oğlu var. Ama kocasıyla araları fazlasıyla bozuk. Adam son derece itici, kaba, kadına zerre değer vermeyen bi yaratık! Karısını defalarca aldatmış. Son olarakta 14 yaşındaki bir kızı gözüne kestirmiş, onunla evlenmek istiyor. Ama aynı anda iki kadına bakamayacağı içinde oğullarını yanına alarak Süreyya'dan boşanmak istiyor. Kızları umrunda bile değil. Süreyya'da "kızlarım ne olacak, ben onlara nasıl bakacağım?" düşüncesiyle kocasından boşanmak istemiyor.
Buda Süreyya'nın halası. Çok güzel bir kadın. Dişlide aynı zamanda, kimseden sözünü sakınmıyor. Haksızlığa zerre tahammül edemiyor. Süreyya'yı her daim koruyup kolluyor. Ona zarar vermeye çalışan herkesede diş biliyor...
Birgün Haşim adında bir adamın karısı vefat ediyor. Adam engelli oğluyla yalnız kalınca köyün büyükleri (!) Süreyya'nın Haşim'in ev işlerine bakmasına karar veriyor. Ücret karşılığı olunca Süreyya'da kabul ediyor. Süreyya'nın kocasıda sırf kadından kurtulmak ve o genç kızla evlenmek amacıyla planlar yapmaya başlıyor... Karısının Haşim'le evinde sürekli yalnız kaldığını, kendisini aldattığı yalanını yayıyor etrafa... Oysa ne Süreyya nede Haşim en ufak fesatlık düşünmeyecek insanlar. Durum böyle olunca işler büyüyor, herkes Süreyya'ya düşman oluyor. Toplantılar yapılıyor, sözde yalancı şahitler bulunuyor. Sonra karar veriliyor Süreyya hakkında; recm edilecek... (Taşlanarak öldürülecek)
Zehra: Korkuyor musun?
Süreyya: Ölmekten korkmuyorum, ama taşlanarak ölmek aci veriyor olmalı!
Zehra ne yaparsa yapsın engelleyemiyor bu kararı. Durduramıyor bu caniliği. Yeğenini gözlerinin önünde Recm etmelerine mani olamıyor...
İlk taşı Süreyya'nın yaşlı babasına attırıyorlar. Değmiyor taş bir türlü kızına. Defalarca atıyor çarpmıyor.. Kadınlar çırpınıyor "bu bir işaret! Değmiyor taş ona! O masum!" diye. Zehra atılıyor Süreyya'nın önüne. "Beni taşlayın, onun küçük çocukları var" diye. Dinlemiyor kimse, bu kez Süreyya'nın kocası alıyor eline taşı... Sonra olanlar oluyor zaten...
Sonra iki oğluna veriyorlar taşı. Çekinselerde başta, atıveriyorlar Süreyya'nın kafasına... Haşim'e de attırmak istiyorlar hatta. Yapamıyor Haşim, eli gitmiyor o taşı atmaya, ağlayarak uzaklaşıyor oradan.
Anlatılan hikaye işte bu... Filmin adı bile herşeyi özetlediği için anlatmakta sakınca görmedim. Önemli olan başını sonunu bilmek değil zaten. Önemli olan şu filmi izlemek! Süreyya ve Zehra'yla birlikte ağlaya ağlaya hemde...
Köyün mollası ve muhtarı ne kadar engellemeye çalışsada yazar ellerinden kurtulup uzaklaşıyor o korkunç köyden. Yanında Zehra'nın anlattığı o acıklı hikayeyle...
Gerçek bir hikaye bu, insanın kanını donduran bir hikaye.. Ağlamaktan gözlerinizin acıyacağı bir hikaye... Bazı hikayeleri tüm dünya bilmeli. Bilmeli ki hayatını kör bir insan gibi herşeyden bihaber yaşamasın.
İzleyin, izletin. Zehra'nın çabasını boşuna çıkarmayın. Onun tek amacı bu hikayeyi tüm dünyanın duymasıydı.. Oldu... Süreyya'nın hikayesini tüm dünya duydu...
Zehra: İbrahim, niçin korkuyorsun? Hak yerini buldu değil mi? Kurban olduğum Rabbim çok yücedir. Köyümüz, dünyaya bir örnek olmayacak mıydı? Şimdi tüm dünya öğrenecek. Burada gerçekleşenlerden tüm dünya haberdar olacak. Evet! Tüm dünya öğrenecek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder