Kaç kişi ziyaret etmiş?

24 Haziran 2012 Pazar

Fransız Filmlerinin En Sevimlisi: The Intouchables

Blogumun adı her ne kadar KoreCan olsada, tek bir ülkede sabit kalmayacağımı, farklı ülke sinemalarından da bahsedeceğimi söylemiştim. Ve şimdi önceden hiç bahsetmediğim bi ülke sinemasıyla karşınızdayım: 2011 yapımı bir Fransız filmi...
 Filmimizin adı Intouchables. Yani Dokunulmazlar...

Bir adam düşünün... Adı Philippe. Başı ve boynu hariç baştan aşağı her yanı felç! Sonradan olan bir şey, nedenini kendisi filmde anlatıyor zaten... 
Bu adam fazlasıyla zengin olduğu içinde hizmetinde bir çok insan yaşamakta. Mükemmel bir malikanesi, kendisine son derece sadık çalışanlarıyla birlikte o haline rağmen yaşamaya çalışmakta. Birgün onun her konuda bakıcılığını yapacak, erkek bakıcı için pek çok insanla görüşmeler yapıyorlar. Bu görüşmeye gelenlerden biri de Driss. Aslında oraya geliş amacı biraz farklı, onu işe almayacaklarını düşünerek gidiyor. Ama o kadar rahat ve samimi bir şekilde konuşuyorki, bu durum Philippe'in dikkatini çekiyor ve Driss o koca malikanede işe başlıyor. Tabikide yatılı olarak ve kendisine muhteşem bir oda veriliyor...


Driss başlarda baya bi afallıyor tabi. Adamın felçli olduğunu unutup çalan telefonu uzatıyor, yalnışlıkla bacağına sıcak su döktüğünde adamın hiçbir şey hissetmediğini farkedince, bu sefer deneme yapmak için biraz daha döküyor, Philippe'nin yardımcılarından biri olan güzel hatun Magelie'yi izlicem derken çatalı yanlışlıkla adamın gözüne sokuyor falan... :D 
Zaten kendisi tam bi fırlama. Hareketleri, tavırları, tarzı, konuşma şekli... Tam cool zenci.. Ve her şeyden kendine eğlenecek o kadar çok şey buluyor ki.. Sanırım Philippe'nin de onu işe alma nedeni buydu. Adamın enerjisi muhteşem bi kere... 


Onlar dostluklarını ilerlettikçe ve zamanla birbirlerini tanımaya başladıkça Driss adamı kendine benzetmeye de başlıyor haliyle :D Masaj için çağırdığı kadınlar, içirdiği otlar, Driss'in, Philippe'in sanatsal faaliyetlerine getirdiği muhteşem yorumlar ve bunlara Philippe'in kahkahalarla gülmesi... Anlayacağınız birbirlerine son derece zıt olsalarda birbirlerini tamamlıyorlar aslında...
Bir yandan da Philippe'in Driss'te bulduğu hayat enerjisi, ona bu derece bağlanmış olmasının nedeni bence. Kendi yapamadığı şeyleri Driss yapıyor ya... Yaşadığını Driss yanındayken anlıyor adeta...



Sadece Driss, Philippe'i etkileyecek değil ya... Philippe'in ısrarlarıyla Driss'in yamaç paraşütü yaptığı bi sahne var ki... Korkudan ruhunu teslim ediyodu nerdeyse çocuk.. :D


Filmi sevme nedenlerime gelince... Madde madde sıralamak istiyorum:
1. Öncelikle film tamamen gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanmış. Tek fark, gerçeğindeki bakıcı zenci değil.
2. Driss'in enerjisi gerçekten o kadar müthişki, sürekli sırıtmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Sürekli gülüyor, sürekli espri yapıp bir fırlamalık yapıyor. Ve en güzeli Philippe, Driss'ten çok farklı olmasına rağmen onun hiçbir şeyinden ve hiçbir sözünden rahatsız olmuyor.. Tam tersi onunla birlikte herşeye gülüyor hatta. :)
3. Fransız filmlerinin o hayran olduğum renk uyumları bu filmde de fazlasıyla mevcut. 
4. Philippe'in sanatsal faaliyetlerine Driss'in getirdiği yorumlar aslında bir çok insanın düşünceleriyle gerçekten uyuşuyor. Driss'de mutlaka size ait bir şey buluyosunuz zaten...
5. Öyle patron-bakıcı ilişkisinin zerresi yok aralarında. Bu muhteşem dostluğu ve samimiyeti kıskanabilirsiniz hatta... :)
6. Fransa'nın en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyo. Ki bencede öyle, bilgisayarımdan silmeye kıyamadığım nadir filmlerden... 



Aklıma gelenler bu kadar. Konuya ve ayrıntılara pek fazla girmedim. Daha çok güzel ve sevimli sahneler var filmde. Driss'in resim yapma sevdası, Philippe'in üvey kızı, Driss'in o kızla çatışması, Driss'in film boyunca asıldığı Magelie, Philippe'in 6 ay boyunca mektuplaştığı mektup arkadaşına Driss'in müdahalesi ve daha neler neler...
Filmi şiddetle herkese tavsiye ederim. Film bittiğinde tuhaf bi gülümseme isteği duyacaksınız. Bi iç çekeceksiniz  falan.. Çok tatlı bi his oluşturuyo içinizde... Fazla sevimli.. :D


Vee son olarak en güzel sahneleriyle olmazsa olmazımız, film fragmanımız... Hayydi bakalım.. :))

7 yorum:

  1. Mimlendiniz :D

    http://ifeelgoodman.blogspot.com/2012/06/mimsuper-kahraman.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiim :))
      "Öncelikle bilmemek değil öğrenmemek ayıp" cümlesinden destek alarak, bunun üzerine benim bişey yapmam gerekiyomu onu bilmek isterim :D İlk defa mimlendim çünkü.. :D

      Sil
    2. Şöyle ki, Mim'deki soruları cevaplayıp birine paslıyor sonrada bir yazısına mimlendiniz vb şeyler yazıp haberi olmasını sağlıyorsunuz. Bazı bloggerlarda kimseye paslamıyor isteyen olursa yazıyor görüp ^^ :D

      Sil
    3. Tamamdır. Teşekkür ederim, sayende blog dünyasına dair bir şey daha öğrendim.. :))

      Sil
  2. O kadar güzel anlatmışsın ki izleyesim geldi çok fena:D Nerden indirip izleyebilirmm guzuu,forumdan yaz bana^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim kuzu.. İnsan sevince o hevesle bişeyler karalayabiliyomuş demekki.. Yazdım forumdan :)

      Sil