Kaç kişi ziyaret etmiş?

30 Mayıs 2012 Çarşamba

The Avengers'a Hazırlık: CAPTAIN AMERICA!

The Avangers'ın bir diğer hazırlık filmi olan Captain America'yı nihayet geçen gün bitirdim. Aslına bakarsanız normal şartlarda böyle bi filmi bırakın izlemeyi, adını bile anmam. Çünkü oldum olası Amerika reklamı yapan filmler hep itici gelmiştir. Şimdi "Hollywood yapımı olupta Amerika'nın reklamını yapmayan film mi varki?" diyor olabilirsiniz. Bi yerde haklısınız tabi ama birde şöyle bi durum var: Filmin adı bile buram buram reklam kokuyo. Olayın abartıldığı, bir uç noktadır yani bu film :D
Amma velakin Avengers filmi için izlemiş bulundum işte. Peki beğendim mi? Onu yazının sonunda söylerim, önce filmi anlatalım kısaca.. ;)


Yıl 1942. Hitler tüm dünyaya zulmetmekte. Ve pek tabiki dünyanın kurtarıcısı (!) olan Amerika bu duruma bir dur demek için elinden gelen herşeyi yapmakta.. 
Steve Rogers diğer tüm erkekler gibi askere ve savaşa dahil olmak isteyen genç bir adam... Ama ne yaparsa yapsın onu bir türlü askere kabul etmiyorlar. Çünkü kendisi hem çok zayıf, hem çok ufak tefek, aynı zamanda çocukluğunda pek çok hastalık geçirmiş... Defalarca askere gitme isteği reddedilsede o türlü yollarla her seferinde şansını yeniden deniyor... Ve yine askerlik için muayene olduğu bir günde bir profesörle karşılaşıyor. Profesör ona yardım etme sözü veriyor ve ediyorda. 

 
Steve Rogers askere alındıktan sonra bazı eğitimlerden geçiyor. Komutanlarda dahil olmak üzere herkes onunla dalga geçiyor. Profesöre kızgın bakışlar atıyorlar hatta "Bu kadar ufak bir adamın burada ne işi var" gibilerinden ama olaylar hiçte bekledikleri gibi gelişmiyor. 


Amerikan devletinin yaptığı özel ve gizli bazı deneyler var. İşte bu profesörde en önemli deneylerden biri için Steve'i kobay olarak kullanıyor. 
 Vee süper gizli çalışma tabiki başarılı oluyor. Bizim ufak tefek, cılızlıktan nerdeyse ölecek olan azimli askerimiz, iri yarı, kaslı, yapılı bir adama dönüşüveriyor. Yani budan bahsediyorum...


Ardından da yaptığı ufak bir kahramanlık üzerine tüm Amerika bu gizemli adama odaklanıyor. Bir anda onu kahraman gibi görmeye başlıyorlar. Bizim uyanık devlet adamlarıda durur mu? Hemmen reklamlarda, filmlerde oynatıyorlar Steve'i. Pek çok yere konuşmaya çağırıyorlar. Bilgece, vatansever laflar etmesini falan istiyorlar. Birde klasik kahraman tarzı bir üniforma giydiriyorlar. Elinede üstünde Amerikan bayrağı renkleri olan bir kalkan veriyorlar. Sonrada bizim ufacıcık oğlan oluyor başımıza iri yarı "Kaptan Amerika" 

 
Bütün bunlar üzerine herkes bunu süs niyetine, sadece filmlerde oynayıp boy gösterecek kapasitede görmeye başlayınca Vatansever Amerikan askeri "Ben bunun için asker olmadım" diyip basıyor düşman topraklarını...


 Birde kötü karakterimiz var tabiki. Önce Almanya ve Hitler için çalışan, sonra tamamen aç gözlü olup tüm dünyayı kendince ele geçirmek isteyen şeytani şahsiyet Johann Schmidt. Ya da diğer adıyla Red Skull! Ve evet, buda bir Marvel karakteri.. Bu karakteride Matrix'in kötü adamı Ajan Smith'ide canlandıran Hugo Weaving canlandırmış... Adam hakkaten kötü rollere aşırı yakışıyo, tipi müsait :D

 Filmin Avengers'la bağlantısına gelince... Red Skull'un dünyayı ele geçirmek için kullandığı bir taş var. Çok değerli ve ışık saçan bir taş.. Bu taş Thor ve Avengers'ta kullanılan taşın ta kendisi! Yani Tanrılar diyarından gelme, özel yetenekleri bulunan bir taş. Red Skull'da bu taşı kullanarak silahlar üretiyor ve silahları kime ateşlerlerse o kişi anında ortadan kayboluyor. Hücrelerine ayrılıyo gibi bişey.. Peki bu taş, bu adamın eline nasıl geçmiş sorusuna ise şunu söyleyebilirim ki; hepsinide ben mi açıkliyim arkadaşım, izlede öğren.. :P :D 

Birde bu serinin olmazsa olmaz adamı Nick Fury yine arada bir kendini gösteriyor. Sonlara doğru birde sonda jenerikten sonra yine ortaya çıkıyor ve Captain America'ya yolunu bulmasında yardım ediyor. Adam jenerik arkası oyuncusu resmen! Jenerik bittikten sonra bi kendini göstermezse içi rahat etmiyo :D



Son olarak filme dair en merak ettiğim kısım şu: Normalde yapılı ve kaslı olan Chris Evans'ı nasıl olduda bu kadar ufak tefek ve zayıf gösterdiler? İzlediğimden beri hala bunu düşünürüm. Ve asıl güzel olanı, göze batan, saçma görünen hiç birşey yok. Hakkaten zayıfmışta, bir anda kaslı bi adama dönüşmüş izlenimini başarıyla veriyolar.
Onun dışında genel olarak ve objektif gözle bakarsam film fena değil. Klasik Hollywood filmi işte. Görsellik anlamında zaten sözüm yokta, sıkılmadılar bi türlü bu tür kahraman filmlerinden.. 
Konu açısından çok büyük beklentilere girmenizi tavsiye etmem. Ama eski dönem görüntüleri son derece başarılı. 
Eğer Avengers'ı net bi şekilde anlamak istiyosanız, Iron Man'in sürekli " yaşlısın sen, saygı göstermeliyim, dede" gibi sözlerle dalga geçtiği, kahramanlardan biri olan Kaptan Amerika'nın filminide izlemelisiniz tabi...

Not: Onun neden dede dediğini anlatmicam işte. :P


27 Mayıs 2012 Pazar

Bu Diziyi İzlemeyen Uzak Doğu Fanlarını Dövüyolarmış!...

Eveet efendim, Marvel filmlerinin yazı dizisine başlamış olduğum halde, hala diğer filmleri izleyemediğim için devamını getiremiyorum. Captain America'ya başladımda vakitsizlikten bir türlü sonlandıramadım... Bende dedimki madem Marvel'a devam edemiyorum bende geçenlerde jet gibi izleyip bitirdiğim ilk Japon dizisinden bahsedeyim az biraz... Pek çok Uzakdoğu severin izlediği bir dizidir kendileri, hatta izlemeyeni dövüyolarmış.. :P :D
Neyden mi bahsediyorum: Tabiki "Hanazakari No Kimitachi e", yani Türkçe ismiyle "Yakışıklılar Cenneti"

Öncelikle uzuun bir kuyruk olmuş, sırada izlenmeyi bekleyen Kore dizilerini bırakıpta neden Japon dizisine geçtiğimi şöyle açıklayayım: Bunun tek suçlusu öncesinde Crows Zero'da izlediğim, başrol oyuncumuz Oguri Shun'un bu dizidede yine başrolü kapmış olması.. Ee söz konusu Oguri'yse izlememek olmazdı. İyikide izlemişim, sayesinde bol bol kahkaha attım..


Dizimiz lise dizisi.. Ama bu liseyi diğerlerinden farlı kılan bir özelliği var: Oda, okula öğrenciler sınavla veya puanla değil yakışıklılıklarıyla girebiliyorlar. Adının kaynağıda bu zaten:Yakışıklılar Cenneti.. :D
Ashiya Mizuki adında bir kız, bir gün erkek kılığına girerek bu okula kaydını yaptırıyor. Erkek kılığına girme nedeni okuldaki yakışıklı erkekleri tavlamak değil tabiki... Anlatırsam bütün özelliğini yitireceğini düşündüğüm bir nedenden ötürü bunu yapmak zorunda kalıyor demek yeterli.. Olaylarda tamamen Mizuki ve sınıf arkadaşlar arasında cereyan ediyor.. 
Bu okulda doğru düzgün ders yapılmamaktadır. Sürekli festivaller, sürekli eğlenceler, yarışmalar düzenlenir. Amaç bellidir: Bu çocuklara ilerde unutamayacakları anılar yaşatmak ve okul bittiğinde orayı hep güzel bir yer olarak hatırlamalarını sağlamak.. Çok tatlı bi müdire varda. Onun sayesinde burası böyle bi okul olmuş sanırım.. :)
Bu diziyi bu kadar eğlenceli yapan şeye gelince... Fotoğraftanda gördüğünüz üzere kalabalık bir kadrosu var dizinin.. Hepsi olmasada büyük bir çoğunluğu ön planda hemde.. Senarist bu konuda çok başarılı bir iş çıkarmış. Karakterlerin her birine bambaşka bir tip oturtmuş. Hepsi birbirinden anormal, abzürt, ilginç ve komik.. Buda diziyi çok daha eğlenceli yapmış..

Yukarda görmüş olduğunuz fotoğraf dizinin üç başrol oyuncusu olur. Ortadaki erkek kılığına girmiş kızımız Ashiya Mizuki. Sağdaki ise Oguri Shun'un canlandırdığı Sano.. Soldakine gelinceee... İşte o çocuk bütün dizi boyunca gülmekten karnıma ağrılar girmesine neden olan, bünyesinde yüksek dozda sevimlilik barındıran sempatik adam Nakatsu! Onu ayrıca uzuun uzun anlatıcam ama önce Sano'dan bahsedeyim kısaca.. 
İşte Ashiya'nın uğruna erkek kılığına girdiği yakışıklı, cool, karizmatik, sportif genç Sano! Önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim Crows Zero filmininde başrol oyuncusudur aynı zamanda kendileri.. Sano zamanında yüksek atlamayla ilgilenmiş hatta çeşitli başarılar elde etmiş bir gençtir. Başına gelen bir olaydan ötürü yüksek atlamaya küsünce, yüzü asık, arkadaş gruplarına girmeyen, hep kendi halinde takılan bir çocuk oluvermiştir... Taki Ashiya'yla tanışana kadar...

 
İşte benim bir numaralı adamım Nakatsu! Onun en belirgin özelliği sürekli kendi kendine içinden konuşması ve bunu yaparkende el hareketleri ve tavırlarıyla içinden söylediklerini desteklemesi.. Bu kadar içten konuşmayada dudakları hiç kıpırdamaz yalnız.. Sadece gülümser, somurtur, düşünür. Deli gibi mimik yapar! Bizim bahtsız Nakatsu'muz Ashiya'yla önce çok güzel bi arkadaşlık kurar. Ama bu arkadaşlığın altında çok farklı nedenler yatmaktadır.. Ne yazık ki Nakatsu, Ashiya'ya aşık oluvermiştir. Bu uğurda Sano'yla tatlı sert kapışırlar hatta. Ki bu sahneleri izlemeye doyum olmuyodu... Nakatsu'nun olduğu her sahne için aynı şeyi söyleyebilirim hatta...


Uzun süre kendi kendini yer. "Ben homo değilim" diye diye bi hal olur. Kendinden şüphelenir, etrafından çekinir, alakasız bir anda bile "Homo janai" (Homo değilim) diye bağırır... Ama nafile.. Yinede Ashiya'ya aşık olmaktan kendini alamamıştır. Bu kadar şebek olmasına rağmen o duygusal anları bile o kadar güzel verir ki izleyiciye, onunla birlikte sizinde gözleriniz dolar... 


Bir sürü dizisi ve filmi var ve ben hepsini izlemek istiyorum. Çünkü gerçekten çok yetenekli bi çocuk. Başrolde Ashiya ve Sano olmasına rağmen, bana göre dizinin tek başrolü Nakatsu'dur! Onun renkli kişiliğinin yanında diğerleri pasif kalıyodu.. 
Toma İkuta, çocukluktan beri oyunculuk yaptığı için kendini fazlasıyla geliştirmiş belliki...

Bahsetmezsem ayıp ederim... Okul yatılı bi okul olduğu için üç farklı yurda sahip. Bu yurtların üçününde başında yurt başkanları var ki yurt başkanlarıda üst sınıflardan seçilmiş öğrenciler...
1. Yurt: Lideri fotoğrafta sağdaki önü açık şahsiyettir. Çok sportif bi yurttur, sürekli dövüş sanatları ve sportif faaliyetlerle ilgilenirler. Onun için kendisi bu şekilde kaslıdır ve kaslarını her fırsatta göstermeye pek bi meraklıdır.
2. Yurt: Ortadaki yakışıklı şahsiyet Nanba ikinci yurdun lideridir. Aşırı çapkındır, pek çok kızın kalbini rahatlıkla çalabilmek gibi bir yeteneği vardır, aynı anda pek çok kızı idare edebilir. Sano, Ashiya, Nakatsu'nunda yurdu 2. yurttur. Çünkü aralarında en normalleri bunlardır. :D
3. Yurt: Soldaki sakin görünümlü vatandaşta üçüncü yurdun lideridir. Fotoğraftaki duruşuna sakın aldanmayın! Dizinin en abzürt karakterlerindendir kendisi. Sık sık sanatsal faliyetlerle ilgilenirler. Dans, tiyatro, bale.. Sanata dair ne ararsanız onlarda mevcuttur. Birde büyücü yanı vardır hatta bu liderin. Sürekli içine birilerinin ruhu girer, çarpılır, yamulur falan. Dizinin abzürt kısmının hakkını en güzel veren şahsiyetlerden biridir kendisi :D


İşte bu üç yurt müsabakalarda sürekli birbirlerine karşı yarışsalarda ciddi bir şey söz konusu olduğunda liderlik özelliklerini çok güzel kullanırlar. Ağırbaşlı bir şekilde sorunlara çözüm getirirler ve yurtlarında kalan insanlara karşı süper abilik yaparlar. Bunu en iyi başaran kişide Nanba'dır. Bazı durumlardaki sakin ve ağırbaşlı hallerine hayrandım. Nanba'yıda Japonya'nın ünlü oyuncularından birisi olan Hiro Mizushima canlandırıyor. 

Bide bide son olarak Kayashima Taiki varki.. Oda dizinin en tatlı karakterlerinden biriydi. Çok güzel bi yüreğe sahip olmasının yanında kendisi ruhlarla ve hayaletlerle konuşma özelliğine sahiptir. Birde insanların ruh halleri iyi mi kötü mü hemen anlayabilir. Etraflarında oluşan bir hale gördüğünü söyler sürekli. Ki arada bir bu haleler biz izleyicilerede gösterilir.. "Ne güzel bir hale", "Ne şeytanca bir hale" şeklinde tanımlar bide bunları. Ellerini öyle yapınca o haleleri görüyo zannedersem, o kadar hoşumuza gittiki arkadaşla selamlaşma şeklimiz bu oldu. Elleri bu şekil havaya kaldırıp selam veriyoruz :D Çok tatlı bi karakter olmuş yaa, acayip sevdiriyo kendini..

Müdirenin yardımcısı, okulun gay doktoru, doktordan fazlasıyla hoşlanan okul fotoğrafçısı abla, Nanba'dan hoşlanan gay çocuk (yurt ve oda arkadaşı aynı zamanda), güzel ve tatlı çocuk Sekime, yüksek atlamada Sano'yla sürekli rekabet halinde olan Kayashima, erkekleri kendi çaplarında sahiplenmiş kız grubu Hibari ve dörtlüsü ve daha diğerleri... O kadar çoklar ki, anlat anlat bitmiyo.. :D


Kısaca dizinin hikayesi ve az buçuk karakterler bu şekilde... Konusu itibariyle klasiktir aslında. Ama hocaların bize okulda söylediği bi söz vardır. Bu tür durumlarda hep o gelir aklıma: "Konunuz basit ve klasik olabilir, asıl önemli olan onu kendi bakış açınızla, farklı açılardan verebilmek..." 
İşte bu dizide basit bir konuyu öyle eğlenceli ve sürükleyici vermişki, bugüne kadar en çabuk bitirdiğim dizilerdendir kendisi... Abzürt komedinin en güzel örneklerindendir ayrıca. Abzürt komedi sevmiyosanız hiç izlemeyin bu diziyi..
İşin özü Yakışıklılar Cenneti güzeldi, eğlencelidir. Öyle olağanüstü şeyler beklemediğiniz sürece izlerken sizi son derece eğlendirir. Eğlendirmesinin yanında öğrencilerin arasındaki dostluk ve dayanışma, müdire hanımın onlara bakış açısı, düşünce yapısı.. Bu saydıklarım kaliteli oyuncularlada birleşinde ortaya böyle bir dizi çıkıyor işte..
Vee son olarak Nakatsu'nun komik hallerinin bir araya getirildiği bir video.. İnşallah kopya verecek bişey yoktur, netim zayıf hepsini izleyemedim çünkü.. :D


14 Mayıs 2012 Pazartesi

The Avengers'a Hazırlık: THOR

Bu sefer arayı fazla açmadan yeniden karşınızdayım. Çünkü yapmam gereken bir sürü proje, ödev, sunum var ve ben onlardan kaçıp yazmak istiyorum. :)
Son dönemlerde adını sıkça duyduğumuz Amerikan yapımı bir film var hani.. The Avengers, yani "Yenilmezler" Marvel'ın zaten öncesinde de ayrıca filmlerini yapmış olduğu çizgi karakterlerini bir araya getiren filmdir kendisi.. Thor, Iron Man, Hulk, Kaptan Amerika, Kara Dul vb. Sırasıyla, her birini ayrı ayrı anlatıcam, ama önce eksik olanlarıda izlemek lazım tabi :D
Neyse... İlk olarak Thor'la başlıyoruz...

Öncelikle bilmeyenler için söylemeliyim ki; Thor, İskandinav mitolojisinin en güçlü tanrısıdır. Zaten çizgi roman ve filmde bu mitolojiden yola çıkılarak hazırlanmış. Birebir aynısı değil tabiki ama başlangıç noktaları bu mitolojik efsane..
Şimdi filme geçelim: Anthony Hopkins gibi sağlam bir oyuncunun hayat verdiği Odin adında bir kral var. Dokuz diyardan biri olan Asgard'ın kralıdır kendisi.



Odin'in, Thor ve Loki adında iki tanede oğlu var. Odin, ikisinide küçüklüklerinden beri Asgard'a kral olmaları gerektiği hakkında konuşarak büyütür.. Yıllar geçer ve bizim iki ufaklık büyür.

Onlar büyüdükten sonraki ilk görüntü Thor'un artık resmi olarak kral olacağı törende babası Odin'e doğru gururla yürümesidir.

Tam o esnada yaşanan bir olay sonrası Thor kral olamadan törene ara vermek zorunda kalırlar. Buz devleri adında düşman birlikleri var. Ki Asgard'lılar savaşmama konusunda onlarla anlaşmalılar. Amma velakin onlar tarafından Asgard'a bir saldırı gerçekleşince bizim haşin ve agresif Thor bey evladımız babasına gidip onlara hadlerini bildirmeleri gerektiğini söylesede babasından istediği karşılığı alamaz. Ama bizimki durur mu.. Hemen kardeşini ve arkadaş grubunu toplar ve giderler Buz Devlerinin yanına.. 


Sonrasında baya bi karmaşa yaşanıyor, olaylar büyüyor falan filan.. Bunun üzerine Odin'in, ceza olsun diye Thor'u dünyaya sürgne göndermesiyle herşey bambaşka bir hal alıyor. Güçlü, yapılı, bi vurduğunu yerle bir eden Thor'un tüm güçleri kayboluyor haliyle. Sonrası Thor'un dünyaya adapte olma çabaları, dünyaya düştüğünde ona yanlışlıkla arabasıyla çarpan Jane Foster ve kardeşiyle yaşadığı olaylar, anlattığı mitolojik olaylara kimseyi inandıramaması falan baya bi eğlenceliydi tabi. Jane Foster dediğim kişide Natalie Portman.. :)
 
  

 Thor'un en çok hoşuma giden şeylerinden biride ona özel yaptırılmış Mjolnir adındaki çekici. Thor'dan başka kolay kolay kimse yerden kaldıramıyor, kımıldatamıyor hatta. Bu çekiç efsanede de mevcut. Onu eline alınca bambaşka bişeye dönüşüyo sanki.. Her hali öyle ya, neyyse.. :D


Thor'un dünyaya geldiği andan hemen sonra Odin ardından çekicini de dünyaya gönderiyor. Göndermeden öncede çekice şunları fısıldıyor: "Her kim bu çekici tutarsa, layık olduğu takdirde Thor'un gücüne sahip olacak..." Çekiç düştüğü yere saplanıyor tabi. İnsanlarada oyun oluyor bu durum. Bir sürü iri yarı adam gelip çekici yerinden çıkarmaya çalışıyor. Hatta başında mangal yapıyorlar, biraz içiyorlar falan... Piknik alanına çeviriyorlar çekicin etrafını..
Devlet bunu farkedince olaya el koyuyor tabi. Kısacık bi sürede çekicin etrafına bir tesis kuruyorlar ve sırrını çözmeye çalışıyorlar, araştırma yapıyorlar. S.H.I.E.L.D adında devlete ait bir kurum yapıyor bu araştırmayı. Çekici koruma altına alıyorlar falan.. 


Neyse bu kadar yeterli bence. Her bişeyini anlatırsam filmi izlemenin ne anlamı kalır (Anlatasım varda kendimi tutuyorum) :D Görsellik anlamında yorum yapmaya gerek yok bence. Hollywood'un olayı bu zaten. Ayrıca belirtmek isterimki, konu çok farklı, hoş ve eğlenceli. Hiç böyle beklemiyodum. İzlerken işin içine dünyaya sürgün girince hem şaşırdım hem sevindim. Sevindiğim kadarda varmış, güzel malzemeler çıktı bu çatışmadan. 


Oyunculuklarda ayrı güzeldi. Thor karakterini canlandıran Chris Hemsworth'e hayran olmamak elde değil. Fazlasıyla yakışmış bu rol ona. Birde Loki'yi canlandıran Tom Hiddlestone var tabi. Oda arada kalmış, ikilem yaşayan oğul rolünde çok başarılıydı. Ve filmin sonunda diğer tüm filmlerinde olduğu gibi, akan jeneriğin ardından, hala gizemli havasını koruyor olan Nick Fury karakteri ortaya çıkıyor. Bir kaç cümle söylüyor, bir bakış atıyor. O görüntüyle anlıyorsunuzki bu macera burada bitmemiş..
Zaten bu film The Avengers için hazırlık filmiydi ve ilerki yıllarda Thor'un ikinciside gelecekmiş. Mutluyuz, heyecanlıyız, Thor'un yeni maceralarını heyecanla beklemekteyiz.. :)
Severim birbiriyle bağlantılı filmleri. Marvel'da bu işi başarıyla gerçekleştirmiş olunca banada hayranlıkla izlemek düşüyo.. 
Bir diğer "The Avengers'a Hazırlık" yazısında daha görüşmek üzere... Şimdilik benden bu kadar..
Son olarak bu ara sık sık tekrarladığım sloganımıda söyleyip gidiyorum: MARVEL CAN'DIR!...


9 Mayıs 2012 Çarşamba

Çılgın Japonlar: CROWS ZERO!

İzlediğimden beri aklımdan çıkmayan bu filmi yazmasam ayıp olurdu... Daha ikincisini dün izledim gerçi ya :D Crows Zero I (2007) ve Crows Zero II (2009) adında izlemiş olduğum iki adet Japon filmlerinden bahsediyorum efenim. Uzun zamandır yazmıyorum ama bu filmle bi devam ediyim istedim. Öncelikle afişimiz...


Kısaca konudan bahsedelim: Japonya'nın varoş mahallelerinden birinde Suzuran adında bir okul var. Ama bu bizim bildiğimiz akıllı, uslu, eğitim yuvası tarzında bi okul değil. Her ne kadar o amaçla yapılmış olsada öğretmenmiş, eğitimmiş, derslermiş, hak getire! Okul tamamen öğrencilerin hakimiyetinde.. Duvarlar boydan boya grafiti yazılarla süslü, kırık dökük sıralar, camlar.. Harabeden farksız bir yer olsada neticede adı okul! 


Neyse... İşte afişte görmüş olduğunuz bu gençlerde Suzuran'da hakimiyet kurmaya ve lider olmaya çalışan gençler. 
Takaya Genji bir Yakuza'nın oğludur. Genji'de babası gibi Yakuza olmaya çalışmaktadır. Babası eğer Suzuran'da lider olabilirse tahtını oğluna devredebileceğini söyleyince Genji'de harekete geçer. Ancak, Suzuran'da lider olabilmek için yapması gereken zorlu bir görev vardır... O anki lider Serizawa ve çetesini yenmek... Sonrasında yanına adam çekmek ve kendi çetesini oluşturmak için çabalayan Genji, toplayabildiği kadar adamla, Serizawa ve çetesine karşı savaş açar. Serizawa kadar güçlü bir rakibi yenmek hiçte kolay olmayacaktır...


İşte Genji... Suzuran'ı ele geçirmek için çabalayan artiz, karizma abidesi Japon bey oğlum.. :D Tavırlarına, bakışlarına, dövüşürkenki hırsına hayran olduğumu söylemezsem olmaz. Gerçekten başarılı ve sağlam bi oyuncuydu... Tek problemi, babasınında dediği gibi fazla hırslı olması... Hırsı yüzünden az dayak yemedi...


İştee Suzuran'ın lideri, adamın dibi diye tabir edebileceğimiz, her anlamda onn numara beş yıldız bi adam olan, gücüyle bir çok insanın gözünü korkutmuş ve aynı zamanda o insanların hayranlığını kazanmış Serizawa! Normal şartlarda son derece ağırbaşlıdır kendileri. Mantıklı ve düşünerek hareket eder. Sinirle hareket edip kendine veya çevresindekilere zarar vermez, hatta agresife bağlayanları sakinliğiyle durdurur... Taki dövüş anı başlayana kadar... Aslına bakarsanız dövüşürkende sakindir ama accayip güçlü bi adam olduğu için karşısındaki insanın anında ağzını burnunu dağıtabilir... En sevdiğim özelliğide ağzı, burnu kan içinde dövüşürken bile sırıtabilmesidir. Dövüşme işini kendi çapında bi eğlenceye çevirir adeta.. İyidir, kraldır, liderdir, nerde, nasıl davranacağını çok iyi bilir, boyu kısadır falan ama dövüşürken devleşir adeta, çünkü o Serizawa'dır...


İkinci film ise yine aynı konu üzerine ama biraz daha farklıydı. İkinci filmde ekstradan birde  Housen çetesi katılır... Normal şartlarda anlaşmalıdırlar, birbirleriyle savaşmayacaklarına dair anlaşmışlardır. Fakat gerçekleşen bir olay nedeniyle aralarındaki anlaşma sona erer ve savaş başlar... Öyle böyle bi savaş değildir ama bu dediğim... 


Birde Housen'den şu altta görmüş olduğunuz bir genç var. Adı Ryo.. Çocuk tam bi erkek güzeli. Saçlarda uzun olunca tam olmuş. Cidden güzel bi yüzü var. Birde anlam veremediğim şu şemsiyesi.. Yağmur olsun veya olmasın o şemsiye her daim elindedir. 
Bu adamı yazma nedenime gelince... İkinci filmde beni gerçekten korkuttu bu eşşek adam. Yahu öyle bi dövüşüyoki sanırsın en sağlam dövüşçü bile duramicak karşısında... Dövüşürken kendini kaybediyo bide, biri durdurana kadar elindeki kişinin suratını dağıtıyo resmen... Ben baya baya tırsmıştım izlerken. Ki zaten filmin sonlarında kendisi hayranı olduğu Serizawa'yla kapıştı... İki tane sağlam dövüşçünün kapışmasını izlemekte hakkaten hem güzeldi hemde korkutucuydu...
Kavga öncesi Serizawa'ya söylediği söz: "Eskiden senin hayranındım. Ama bugün Serizawa'yı yenmek benim için büyük bir onur olacak."  


Konusu klasiktir aslında... Bu tarz filmleri daha öncede izlemişliğimiz vardır, defalarca çekilmiştir falan filan... Ama bu filmde bazı farklılıklar var işte. Öncelikle Japon, Çin filmlerinin abartılı dövüş sahnelerinin zerresini göremezsiniz bu filmde. Ellerinde kılıçlar, sağa sola sallayıp, havada uçarak ortalığı kan gölüne çevirmez hiçbiri. Ayakları yere sağlam basar önce. Yumruklarını sıkarlar ardından. Sonra dövecekleri adama doğru koşmaya bi başlarlar.. O buluşma anı evlere şenlik. Allah ne verdiyse, ağzına, burnuna, karnına, böğrüne, bacağına... Bıçak kullanan olursa kendi çetesinden bile olsa onu döverler hatta. Erkek ol diye bağırırlar adeta! Bıçakla değil yumruklarınla dövüş! Dövüşler gerçekten fazlasıyla gerçekçi ve etkileyiciydi. 
Mesela alttaki o koşma anına dair bi fotoğraf.. Bu hıza ve hırsa buluşma anını siz düşünün artık.. :D


Son olarak benim diğer adamım Rindaman'dan bahsetmezsem olmaz... Pek belirli bi rolü yok aslında bu çocuğun. Ama onun göründüğü her an ben gülmekten kendimi alamıyodum. Çünkü gördüğünüz üzere goril gibidir kendileri. Genji karşısında böyle ufacıcık kalır işte :D 
Genji iki film boyunca bu azmanı yenmeye çalıştı resmen. Adamın tek yumruğu bile onun yere yığılmasına neden oluyo.. Boyda uzun zaten, Genji naapsın bunun karşısında.. Dövüşürken bide sakin, bide sakin.. Sürekli bu şekil bakıyo Genji'ye.. :D


İşin özü gerçekten hem eğlendirici hemde düşündürücü bi filmdi.. Tamam çok fazla dövüş var, tamam gençler her haltı dövüşle çözmeye çalışıyolar, tamam dövüş iyi bişey değil falan ama filmde kaliteli olmuş be arkadaş, izlemiyimde ne yapıyım yani.. Çekim açıları, görüntülerde falanda süperdi bide... Anlatmadığım çok karakter var bide. Hepsini anlatmaya kalksam sayfalar yetmez. 

Gençlik ve dövüş filmidir bu. Ağız burun dalarlar birbirlerine, hiç affetmezler. Şiddetin alası mevcuttur. Çeteler, yakuzalar falan vardır. Aralarda komik diyaloglarda vardı... 
Bütün bunları bil, öyle izlemeye başla filmi... Sonra suçu bana atma... :P :D

Not: Bu yıl üçüncüsü çekilmiş. Ne zaman vizyona ve internete düşer bilmiyorum ama dört gözle ve heyecanla bekliyorum... ;)
Filme dair bir videoyla veda edeyim o zaman...