Kaç kişi ziyaret etmiş?

10 Aralık 2012 Pazartesi

Komedyen olmak zor iş! Jim Carrey bile katlanamadıysa...

Bugün kısa ve öz bi yazıyı paylaşıp kaçıyorum. Uzatmicam fazla. Uzatmaya da gerek olmayan bi film zaten bahsedeceğim. Bir Jim Carrey filmidir bu, adı Man On The Moon. Yapım yılı 1999


Komedyen olmak zor iş arkadaş! İnsanları eğlendirmek iyidir hoştur falan ama, bir yerden sonra kimse ciddiye almamaya başlar seni.. Söylediğin ciddi bir cümleye bile gülerler, kızgınlığına bile inanmazlar, hemen ardından gülmeni beklerler sanki. Oysa fazlasıyla kızgındır işte, bunu kabullenmek neden bu kadar zordur anlamazsın hatta, ekstradan buna kızarsın birde… Hepsini koy bir kenara, hastayım, ölüyorum dersin, aldığın cevap sadece şu olur: Hiç komik bir şaka değil bu! Hadi oradan!


Ben bir komedyen değilim, hayır. Komedyenmiş gibi bilmiş bilmiş konuştuğumada bakmayın. Sadece Man On The Moon filminden bahsediyorum.. :)
Film, ünlü olmak için her türlü çılgınlığı yapan 1949-1984 yılları arasında yaşamış Andy Kaufman adında bir komedyenin hikayesini anlatıyor. Yaptığı şeylerin sonucunda insanların ondan nefret etmesi zerre umrunda değil. Onun tek derdi ünlü olmak. Nefret edilen ünlülerden olsa bile.. 
Gerçekten yaşamış bir komedyen bu. Böyle birinin hayatını da başka bir komedyenin anlatması hoş bir ayrıntı olmuş. Yakışmışta hani.. Jim Carrey gibi bir adamdan da yakışmaması gibi bir durumda beklenemezdi gerçi. 
Zaten bir filmin içinde Jim Carrey varsa, o film izlenir arkadaş! Kaçarı yok…


Not: Jim Carrey'ninde komedyenlikten çok çektiğini biliyor muydunuz? Sokakta yürürken bile insanların laubali hareketlerine maruz kalıp, kimse onu ciddiye almamaya başlayınca bir şeylerin farkına varmış adamcağız. Eskisi kadar göz önünde değil artık farkındaysanız.
Hatta Jim Carrey'nin güzel bir sözü vardır: Umarım dileyen herkes dilediği gibi çok ünlü olurda, ünlü olmanın o kadar da güzel bir şey olmadığını anlarlar. 
Fragmanımız: 

6 Aralık 2012 Perşembe

Etkileyici Bir Kim Ki Duk Filmi Daha: Pieta

Benim için çok değerli olan bir yönetmenin, son filmiyle karşınızdayım tekrar. Bahsettiğim yönetmen Kim Ki Duk, filmi ise Pieta yani Acı...


Film, bu zamana kadar izlediğim onca film arasından görüp görebileceğim en psikopat ve itici bir karakterin hikayesini anlatmakta. Sonlara doğru bazı nedenlerden ötürü o psikopatlığı azalsada, başlarda izlediğim adama inanmakta ve nasıl olurda bu kadar kötü bir insan olabilir sorusuna cevap bulmakta epey zorluk çektim.
Çok fazla kafanızı karıştırmadan önce konudan kısaca bahsetsem iyi olacak. Ama önce bir sorum var: 
Yıllarca tek başınıza yaşadıktan sonra günün birinde bir kadın aniden çıkagelse ve size "ben senin annenim" dese cevabınız ne olur? İnanıp inanmamakta baya bi tereddüt edersiniz dimi. Gang Do'da aynı şeyleri yaşıyo işte...


Üstelik bu adam zaten dibine kadar anormal. Bide böyle birşeyle karşılaşınca hepten tuhaflaşıyor. 
Psikopat, acımasız, buz gibi bakışlara sahip, insanlara acı çektirirken zerre tereddüt etmeyen, patronundan aldıkları borçları geri ödesinler diye insanlara yapmadığını bırakmayan (hatta çoğunu sakat bırakan), yapayalnız bir adamdır Gang Do. Köpek bağlasa saniye durmayacak bir evde, pislik içinde bir hayat sürmektedir. Laf olsun diye yaşar gibi bir hali vardır hatta.

Ve birgün aniden bir kadın çıkıverir karşısına. Evinin kapısını çalıpta Gang Do kapıyı açınca, tek bir kelime dahi etmeden eve dalıp bulaşıkları yıkamaya, ortalığı toparlamaya başlar. Gang Do tutup yakasından dışarı atsada pes etmez kadın, "Affet beni, seni terkedip gittim. Ben senin annenim" der o psikopata. Gang Do inanmaz tabi, önce tokatlar bir kaç kez, sonra çok daha kötü bir şey yapar hatta (söylemicem tabiki). Ve sonra birkaç olaydan sonra inanır kadına, kabul eder onu. Her gün eve geldiğinde annesinin yemek yapmış olduğunu görmek, birileri tarafından sevilip sahiplenmek hoşuna gitmiştir Gang Do'nun.


 Kadında çok tuhaftır aslında. Soğuk ve ilginç tavırları, arada bir gülümsese de hüzünlü bakışları vardır her zaman. Birşey söylemek istiyorda cesaret edemiyor gibidir hatta. Gang Do'nun pislik içindeki evini ve o aykırı hayatını hiç sorgulamaz. Sürekli elinde şiş ve ip, birşeyler örmektedir. Anormaldir aslında oda fazlasıyla, filmin sonlarına doğru bunu çok daha net bir şekilde gösterir izleyiciye.


Birgün annesinin gözü önünde tokatlayıp küçük düşürdüğü ve ardından sakat kalmasına sebep olduğu bir adam, ikisini eve kadar takip edip annesinin boynuna bıçak dayayınca bazı şeylerin farkına varır Gang Do. Bu zamana kadar acı çektirdiği insanların annesine zarar vereceği düşüncesi her şeyden çok korkutmaya başlamıştır onu. İşini bile doğru düzgün yapamamaya başlar hatta. Merhamet duygusu yerleşmiştir içine annesi sayesinde. 
Annesinin bir gün telefonda "Kapıda biri var, korkuyorum" cümleleri ve ardından gelen gürültüler arasındaki çığlık sesleriyle ortadan kaybolması üzerine, sevdiği birini kaybetme korkusunu en derin şekilde hissetmeye başlar Gang Do. Ardından annesini bulma ümidiyle, tek tek zarar verdiği her aileyi yeniden ziyaret etmeye başlar.
Aslında işler hiçte onun düşündüğü gibi gelişmeyecektir...


Ne eksik ne fazla. Tam bir Kim Ki Duk filmi bu. Acı çeken, ruh hastası, anormal, yalnız, sakat insanlar, acı, ölüm ve intikamın bir arada olduğu bir film olmuş yine. Adı gibi tam da: Pieta. 
Ve söylemeden geçemeyeceğim bazı noktalar var filme dair..
- Gang Do'yu canlandıran Lee Jung Jin ve annesi Mi Son'u canlandıran Jo Min Su.. Bu iki kişide ekrana o kadar çok yakışmış ki. Özellikle Min Su filmde pek belli etmesede ciddi manada güzel bir kadın ve bu zamana kadar ekrana en çok yakıştırdığım insanlardan biri oldu benim için. 
- Kolay kolay filmlerden midesi bulanan bi insan değilim. Ne kan görmek midemi bulandırır nede ona benzer başka bişey. Ama bu filmde öyle bir sahne var ki, hayatımda hiçbir görüntü bu kadar midemi bulandıramamıştır heralde. O sahneden sonra zar zor kendime geldiğimde istemsiz bi şekilde Kim Ki Duk'a sövmüş olabilirim. Bana böyle bi kötülük yaptığı için.. 
- Konu çok basit aslında. Gazetelerin 3. sayfalarında hergün gördüğümüz haberlere benziyor konusu. Ama işlenişi gerçekten güzel. Her ne kadar sonunu tahmin etmiş olsamda ilginçte bir finali var aslında. Final dediğim climax, yani filmin konu itibarıyla doruk noktası. Yoksa en son sahnesi beni de şok etti. Onu gerçekten hiç beklemiyodum.
- Kim Ki Duk'a birşeyler olmuş. Aktüel kamera kullanımı artmış hepsinden önce (hareketli kamera). Hiç olmayacak yerlerde zoom-in, zoom-out kullanmış ki buna hiç anlam veremedim. Kötü durmuyo ama "ne alaka şimdi burda bu kamera hareketi" dediğim bi kaç yer oldu. Birde eskisi gibi değil artık sanki filmleri. Metafor kullanımını azaltmış. Yan yollara sapmadan direkt veriyor artık anlatmak istediği şeyi. Ya da bana öyle geldi bilmiyorum.


- Pieta, Venedik Film Festivali'nde En İyi Film dalında Altın Aslan ödülünü almayı başarmış bir filmdir. Sonuna kadarda haketmiş. Sadece dikkatimi çeken, festivalde iki başrol oyuncusu ve Kim Ki Duk, üçüz gibi sürekli birlikte takılmışlar. Her yere birlikte gitmişler falan. Komik ama hoş bi görüntü. :)
Son olarak "Geleneksel Filmin Fragmanını Ekleme Etkinliği"mizide gerçekleştirip huzurlarınızdan ayrılıyorum..