Kaç kişi ziyaret etmiş?

31 Aralık 2011 Cumartesi

Sherlock Holmes ve Tabiki John Watson...

Yazının başlığından da anlayacağınız üzre bu kez Kore'yle hiiç alakası olmayan bi filmden bahsetmek istiyorum: Sherlock Holmes...
Çoğu kişi bilirde bilmeyenler için ufak bi bilgi vermekte fayda var. Sherlock Holmes, Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan hayalî bir dedektiftir. Doyle bu karakter üzerine pek çok hikaye yazmıştır. Sherlock, son derece zeki, en ince ayrıntıları bile farketmede son derece başarılı, çevik, dedektif olmasından kaynaklı başı bir türlü beladan kurtulmayan, az buçuk çatlak bir dedektiftir... 
Benim bahsedeceğim konuda daha bugün sinemada izlediğim ve eve gelir gelmez yazma isteği duyduğum ikinci filmi Sherlock Holmes: Gölge Oyunları...
Robert Downey Jr.'ı ve ona olan hayranlığımı ayrıca anlatmazsam olmaz sanırım. Hangi filmiyle bu adamı bu derece sevdim gerçekten bilmiyorum. Sherlock Holmes filmi mi, yoksa Iron Man'mi? Hakkaten hatırlayamıyorum. Ama kendisine olan sevgim o kadar büyük ki filmin konusu ve türü ne olursa olsun, eğer içinde Robert Downey varsa hiç düşünmeden izlerim. Her role, her karaktere nasıl bu kadar yakışabildiğini hala çözemedim. 
İşte bu müthiş adam, filmde Sherlock Holmes'ün ta kendisi... Rolü o kadar benimsemiş ve kendine o kadar yakıştırmış ki bu rolde ondan başka kimseyi düşünemiyorum. 


O kadar zeki olmasına rağmen çalışmadığı zamanlar berbat bir hale gelmektedir Sherlock Holmes. Odasında bulunan hayvanlar üzerinde tuhaf tuhaf deneyler yapar, doğru düzgün yemek yemez, sadece alkol ve tütünle beslenir, görünüşüne zerre önem vermez ve odasından dışarı çıkmaz... Sonra tek dostu John Watson yanına gelir, onu kendine getirir. Zaten ondan sonra yeni bir görev ve yeni bir macera başlar. Holmes kendini hızla toparlar ve düşerler yeni maceralarının peşine... Kısaca iki filmin de başlangıcı az buçuk böyleydi. 

  
İşte bir başka muhteşem adam ve yetenek abidesi John Watson... Sherlock Holmes'un en iyi dostu diyemiyorum çünkü zaten onun tek dostu. O çatlak adamın kahrını çekebilen ve onun parlak zekasına aynı şekilde ayak uydurabilen yegane insan... Ve tabiki bu role cuk oturmuş, saçından, giyiminden, bıyığından, bastonuna ve topallayarak yürüyüşüne kadar her şeyiyle muhteşem bir bütün oluşturmuş Jude Law... Evet bu adamı Sherlock Holmes'ün ilk filminden sonra bu kadar sevdiğimi hatırlıyorum, ondan eminim... :) Öncesinde de filmlerini izlerdim de bu kadar sevmezdim.. :)

Filmimizin bayan karakteri Çingene güzel Madam Simza... Zaten Holmes ve Watson Simza'nın abisininde karışmış olduğu bir olayı çözmeye uğraşırlar bütün film boyunca. Simza'nında bu macerada bizim ikiliye pek çok yardımı dokunur haliyle. Şu elinde görmüş olduğunuz bıçaklar var ya... Hah işte onları kullanmakta çok başarılıdır kendisi :))


Henüz kitaplarını okumadığım için bilmiyodum ama bu vatandaş, yani Profesor James Moriarty, Holmes'un en sağlam düşmanlarından biriymiş. Ve kendileri bu filmde ortaya çıktı. En az Sherlock kadar zeki ama onun kadar çevik değil tabi. Bu iki zeka küpü insanın sözlü atışmaları o kadar keyifli ki, sırf o sahneler için bile bu film izlenir. Sherlock Holmes zaten tek başına bile eğlenceliyken, en büyük düşmanının karşısında çok daha sevimli biri haline geliyo... :)
Filmin konusu hakkında pek bilgi veremiyorum çünkü bi başlarsam yanlışlıkla söylememem gereken şeyler söylerim diye korkuyorum. Henüz izlememiş ve izlemeyi düşünen kişiler için pekte hoş olmaz bu durum. Onun için bu kadar bilgi yeterli sanırım. :) 
Filmde beni en çok etkileyen şeyler şunlar oldu:
- Kıyafetlerle, arabalarla, binalarla eski zaman havası muhteşem verilmiş. O zamanlara kendimi o kadar kaptrıyorumki, gerçekten bende o tarihte, orda yaşıyomuş gibi hissediyorum. Özellikle yapılara hayran olmamak elde değil.
- Sherlock filmlerinin en sevdiğim yanı slow motion ve ayrıntı çekimler. Bir merminin silahtan çıkıp hedefi bulduğu sahneler bile o kadar muhteşem bir slow motion ve ayrıntıyla gösteriliyoki, soluksuz kalıp sadece ekrana kilitlenebiliyosunuz. En azından ben öyle oluyorum.. :) Bu sözünü ettiğim ikili bu filmde de bolca kullanılmış. Hele ormanda geçen bir kovalama sahnesi varki, sağdan soldan slow motion mermilerin geçtiği, bombaların patladığı, mermilerin parçaladığı ağaç parçalarının yavaş çekimde etrafa saçılması... Hala her anı aklımdadır ve o görselliğin tadı damağımda kaldı...
- Karakterlerin muhteşem uyumlarını da es geçmemek lazım tabi. Holmes ve Watson'dan yukarda da bahsetmiştim. Muhteşem İkili tamlamasını en güzel karşılayabilen insanlardır kendileri. Her anlamda harika bi uyumları var.
Holmes ve Moriarty'de düşman olmalarına rağmen çok güzel bi ikili olmuşlar. Dediğim gibi iki zeka küpünün düşmanlığı bile bi başka oluyo... 
John Watson ve eşi Mary Watson'da sevdiğim ikililerden. Hatta bu ikiliye Holmes'uda eklersek daha iyi olur. Çünkü Mary bir türlü çatlak Holmes'u sevemediği için sık sık atışırlar. Çok tatlılar çook... :)

Dipnot: Kitaplarında etkisiyle giyimi ve şapkası bile sabit bir Sherlock Holmes vardı ya hani... Şu alttaki tipten bahsediyorum...


İşte bu filmin ve Robert Downey'nin bu klasikliği ve sabitliği bozmasına bayılıyorum. Çünkü Robert'ın Holmes'unda hiçte öyle saçma bir palto, tuhaf bi şapka yok.  İyiki de yok... Bi piposu bide dürbünü var. Onlarda olmalı zaten :))

Bi Dipnot daha: Conan Doyle kitabında, Sherlock Holmes hikayelerini yazmaktan sıkıldığı için hem Holmes'u hemde profesorü uçurumdan düşürerek öldürmüş. Ama sonra dayanamamış ve yazmaya devam etmiş... Sonrasında ikisinide nasıl canlandırdı, okuyucuyu neyle kandırdı gerçekten bilmiyorum ama bu çok hoşuma giden bi anektod... Zaten Sherlock Holmes gibi bi karakteri yazan insanda da az biraz çatlaklık olmasa tuhaf olurdu, dimi.. ;) :))

Benden bu kadar... Mümkün olduğunca spoiler vermeden bahsetmeye çalıştım, umarım başarılı olmuşumdur. 
Son olarak film için tek bi cümle söyleyip gidiyorum: Bu tür filmleri seviyosanız mutlaka ama mutlaka bu filmide izleyin, çünkü gerçekten her anlamda müthiş ve sizi hem eğlendiricek hemde düşündürücek bir yapım...